30 Temmuz 2017 Pazar

"MEDENİYET" SİZE GÖRE DEĞİL

Korona virüsü Avrupa’nın “medeni” yüzündeki boyaları dökerek altından çıkan acımasız kimliği fark etmemizi sağladı. Kendi vatandaşına en zor zamanda layık gördüğü uygulamalara bakarak, sadece bugünkü zorunluluklar yüzünden acımasız olduklarını, aslında hümanizmin doruklarında yaşadıklarını düşünmüyorum. Bunların yönetim mekanizması ezelden beri böyledir. Dışarıyı ezerken içeriyi hoş tutarlar ama iş başa düşünce, tehlike kapıyı çalınca aynı merhametsizliği kendi insanına göstermekten hiç çekinmezler. Avrupa uygarlığı deyince ayılıp bayılanlarımız çok olsa da bu adamların ne “boktan” olduklarını Akif Paşa bizlere anlatmıştır.

19. yy Osmanlı devlet adamlarının büyüklerinden Hariciye Nazırı Akif Paşa, 1836’da “Tebsıra” adlı eserini kaleme almıştı. O zamanlar Reisülküttap Akif Efendi olarak anılırdı. Kitabında Churchill adlı bir İngilizin Kadıköyü’nde güpegündüz avlanırken bir çocuğu av tüfeği ile vurup yaralamasının ardından İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında çıkan büyük çekişmeyi nakleder. Olaylar büyüdüğünde İstanbul’daki İngiliz elçiliğinin baş tercümanı Büyük Pisani, Akif Paşa ile geçen sert tartışmasında diplomatik nezakete hiç sığmayacak pervasızlıkla, kaba saba küfür sözleri kullanır. Churchill’in yaraladığı çocuğa dair Üsküdar kadısının verdiği ilamı öne süren Akif Paşa’nın yüzüne karşı herkesin içinde “o boktan ilama mı inanacağım” sözlerini sarf eder. Bu sıradaTercüme Odası kâtiplerinden Halis Efendi araya girmeye çalışır. Diplomasi mesleğinden geldiği için, Pisani’nin gösterdiği tepkinin, ettiği küfürlerin Emerich De Vattel’e ait 1758 tarihli “Droit des Gens/Milletler Hukuku” kitabında yeri olmadığını vurgular. Lafı ağzından alan Pisani cevabı yapıştırır; «o size göre değil».

Akif Efendi, Avrupalıların Osmanlıyı medeni milletler arasında saymadığından Pizani’nin öyle konuştuğunu anlatır. Ben de epey süredir “Milletler Hukuku” kitabının bir kısım Avrupalılara göre olmadığına iyice kanaat getirdim.

Tebsıra’yı yeni yazıya çevrilmiş halde görebildiğim iki çalışmada bu kitabın adı “Dervade Jans” olarak yazılmış. Okunuşunu esas tutarak yazabileceğimiz doğru imla “Druva de Jans” olmalıdır.

Tebsıra-i Akif Paşa, s. 11
«… unf u âzarıma terdîfen, mumaileyh Halis Efendi (druva de jans) yani hukuk-ı milel namiyle beyinlerinde maruf ve muteber olan kitab-ı Efrencîden söz açarak bazı mertebe mübahaseye mübaderet etmiş ise de çünkü Avrupa’da bizi milel-i mütemeddineden addetmediklerinden, tercüman-ı mersûm “o size göre değildir”cevabıyla söylenerek yıkılıp gitti.»

Sadeleştirme:
«... hakaret ve azarlamama ilave olarak Tercüme Odası kâtiplerinden Halis Efendi [Droit des Gens] yani Uluslararası Hukuk adıyla aralarında bilinen ve geçerli olan eserden bahse teşebbüs etmişse de Avrupa bizi medeni milletler arasında saymadığından, tercüman Pisani “o size göre değildir” cevabıyla söylenerek yıkılıp gitti.»

Fotoğraf açıklaması yok.


Görüntünün olası içeriği: yazı

29 Temmuz 2017 Cumartesi

KUDUZ İLACI (DOMUZ HAYASI-ANGUT ETİ)


Eski devirlerde cüzzam ve kuduz en korkulan hastalıklardan. Pastör, kuduz aşısını 1885'de keşfetti. Bu haberi duyan Sultan İkinci Abdülhamid, Pastör Enstitüsü'ne hemen bir ekip gönderdi. Ülkemizde koruyucu hekimliğin öncülerinden Miralay Hüseyin Remzi Bey de bu ekipteydi. Pastör Enstitüsü'nde araştırmalarda bulunduğu zamana ait bu fotoğraf Paris'de çekilmiştir. Teknolojiyi bulup getirmekte her zaman becerikliyiz de o teknolojiyi üretecek beyinlere sahip çıkmakta tam aksine çuvallıyoruz. Bir yazma eserde domuz erbeziyle angut kuşu etinin kuduza engel olduğunu okuyunca merak ettim. Yazar haram, helal mevzularına hiç girmeden doğrudan doğruya öneriyor. Bu bilgi varken bizim Osmanlı doktorları domuz hayası veya angut eti üzerinden bir aşı geliştirmeyi hiç düşündüler mi? Şu an piyasadaki kuduz aşısının içeriğinde ne var acaba? Pastör’ün kuduz aşısını keşfi sentetik kimyasal maddeler üzerinden olmadığına göre, hammaddesinin de doğal olması gerekir. İncelemek lazım.
Metin:
Cenab-ı Hayru’l-Hafızin cümle Ümmet-i Muhammed’i hıfz u himaye buyursun, âmin. Kurt ve yahut kelp kudurup insan ve hayvanı kapmak ve dalamak gibi mazarrata ictisarlarında illet-i mezkûrdan kapılanların ekserisi kudurup vefat eylemekte olmalarıyla işbu varta-i helâkden necat bulmak içün vuku’u anda yani her kimi kur ve yahut kelp kapmış ve dalamış olduğu halde hınzır hayasından birini ezip içireler. Bi-iznillah-i teala şifa bulur. İşbu kudurmuş olan adamlar su içmediklerinden ağzına bir ağaç vaz’ ile cebren içireler.
Diğer
Kurt dalamasından havf olduğu ve daladığı vuku’ bulduğu halde kapılan adamların varta-i helakden necat bulmaları içün kable’l-vuku’ ve maazallah ba’del-vuku’ Angut demekle meşhur kuş sayd ile etini pişirip yedireler, şifa bulur.
MİRALAY HÜSEYİN REMZİ BEY. 47 yaşında iken. Ba-irade-i seniyye-i hazret-i şehriyari kuduz illeti ve tedavisi ameliyatını görmek üzere üstad-ı şehir mösyü Pastör'ün darülameliyatına devam eylediği zaman ahzettirdiği resim.